Aile!
Aile arasında ya da arkadaş çevresinde bir araya gelindiğinde sohbet konuları; iş ile ilgili memnuniyetsizlikler, yeni alınacak eşyalar, tatilin nerede yapılacağı ile ilgili olur ve bunun için ne kadar çok çalışıldığı ne büyük özverilerde bulunulduğu gecenin gündüze katıldığından bahsedilir (bunların yaşantımız için ne derece vazgeçilmez ve önemli oldukları tartışılır) ve denir ki ben veya karım çocuklarımızın daha iyi yaşayabilmesi için çok şeylerden feragat ediyoruz!!!
İşte bu “feragat” ediyoruz kelimesi zurnanın zart dediği yere tekabül eder!!! “Neden mi“?; bizim ailemiz için anne baba olarak yaşantımızdan feragat ettiğimizi zannettiğimiz günlerimizin ve hiç bir materyalin evlatlarımızın hayatlarının sağlıklı ruhla, güvenli temellere oturmasına yardım etmediğini, sevgi yoksulluğu içinde geçen dönemin; onları toplum içerisinde insani duygulardan uzak sevgisiz, sadece materyalist, doyumsuz, acımasız insanlar haline dönüştürdüğünü, büyük bir üzüntü ile izleyecek ve suçlu ayağa kalk dendiğinde de, ( kabahati gelin yapmışlar kimse almamış) kolay yoldan hatayı zamanın üzerine yıkarak; “zaman ne kadar değişti bizim zamanımız başkaydı“ diye işin içinden sıyrıldığımızı, sütten çıkmış ak kaşık gibi olacağımızı zannederiz!!!
Sizce de mi böyledir; Ana rahmine düşen embriyodan itibaren en yakın bağlarla bağlı olduğu anne çocuğuna gelişim süresinde daha rahat iş yapayım diye zaman ayırmaz onunla oynayarak vakit geçirmez ortaklaşa bir takım işler yapmak yerine TV başına oturtur, ya da eline telefonu tutuşturup çocuğunun oyalandığını zannederken, zihinsel gelişmesi ve sosyalleşmesini engellemenin başlangıcını yapmış olduğunu düşünmez, çocuk biraz yaramazlık yaptığında; onun çocuk olduğunu, içindeki enerjinin boşalması gerektiğini unutup, * sen yaramazlık yapmaya devam et akşam baban eve geldiğinde ona söylerim o da sana gününü gösterir * der babayı cezalandırıcı konumuna getirip korkulacak insan yapar. Ya da Cennetten çıkma diye adlandırılan dayak faslına geçer !!! (İyi olan hiç Cennetten kovulur mu?) ileride kadına şiddet uygulayan (Kadına şiddet neden çoğaldı diyerek hayıflanırız) içinde yaşadığı toplumla çokça sorunları olan ve bunları şiddetle çözeceğini varsayan nesilleri yetiştiririz.
Erkek, evin reisi konumundaki baba isek!!!; (reis dendi mi; sözleri ve kararları tartışılmaz sorgulanamaz biri oluverir!!!) Karımız, evlat veya evlatlarımızla en azından aksam aynı sofraya oturduğumuzda sohbet ederek, aile fertlerinin şahsi ve ailenin ortak konuları ile ilgili günün mütalaasını yapmak onların düşüncelerine ne kadar değer verdiğimizi göstermek yerine, konuşmadan acele ile yenilen yemek sonrası TV başına geçiverir, aile fertlerimizin her birinin kendi yalnız karanlık ruh dünyalarındaki sorunlarıyla boğuşmalarını görmeden, ev içindeki herhangi bir eşyaya dönüştüklerini idrak edemeden boş gözlerle seyrederiz.
Anne-baba olarak bizler; dünyaya gelip gelmemeleri konusunda fikirleri ve olurlarını almadığımız evlatlarımızın; Sağlıklı bir ruha sahip, kişilikli, doğruyu yanlışı ayırt edebilen topluma ve kendilerine faydalı olmalarını istiyorsak, ne kadar yorgun ve sıkıntılı olsak da, özveride bulunuyoruzun tam olarak karşılık bulması için; Anne, baba olarak bizlerin evlatlarımız için ** kaliteli zaman!!!** ayırmamız gerektiğini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.
Unutmayalım ki; çocuklarımız boş bir kaset gibidirler, bizler hangi bilgiyi, davranışı müziği, hangi kalitede yüklersek ilerde kasetteki o bilgiler davranışlar müzik çalacaktır.
Eğer aile için toplumun çekirdeğidir deniyorsa; çekirdeğin özelliklerini bozmadan koruyalım.
Arpa ekilen tarladan buğday biçmeyi beklemek; en hafif tabirle saflık olur…