Dünya tatlısı genç bir kızın çekmiş olduğu akıl dolu bir videoyu Instagram’da karımın bana izletmesi sonrasında oluşan, fert olarak etrafı ve diğer insanlarla ilgili olayları takip etme özelliğini ben ne sıklıkta, nasıl kullanıyor ve bilgi sahibi oluyorum diye kendime sordum!!! ve benimle birlikte kaç kişinin aşağıda bir kaçının ismini yazacağım; Nursevim Oruç, Fatma Çağla Demir, Gülcan Dal, Gülendam Türkmen, Elif Çalışkan, Aysel Erdoğan, Özer Kafa, İrem Öztekin, Talha Ahmet Erdem`i ne kadar tanıyoruz, çeşitli alanlarda elde ettikleri gurur verici başarılardan ne kadar haberdarız ve aileleri ile birlikte günlük hayatın zorluklarına karşı nasıl bir mücadele içinde oldukları konusunda ne kadar bilgimiz var!. Bu düşünce önce beynimi sonra bütün benliğimi kapladı, evet kimdi bunlar ne iş yaparlardı ne özellikleri vardı?
Kim mi bunlar: Bu isimler bugün ülkemizde yaşayan ve kendilerini normal kabul eden insanlardan bir fazlalığı (Normal insanın Kromozom sayısı 46, Down sendromlunun Kromozom sayısı 47) olan sayıları 70.000 üzerindeki, çeşitli sosyal konularda (internette yayınladıkları videolarla fenomen haline gelen) uluslararası sportif faaliyetlerde yer alarak ülkemize madalyalar kazandırarak, yüz yıl önce (12 Mart 1921) tarihinde kabul edilen İstiklal Marşı eşliğinde Şanlı Bayrağımızı göndere çektiren nadide güzel insanlarımızdan birkaçı.
Bu güzel değerli insanlarımızın hayatta karşılaştıkları zorluklarla başa çıkabilmeleri için onların ve bilhassa ailelerinin yapmış oldukları çalışmalara, acaba ülke insanı olarak bizler yardımcı mı oluyoruz yoksa, “vah vah tüh tüh çok üzüldüm” diyerek kendi egomuzu tatminden başka işe yaramayan hamasi laflarla geçiştirip gidiyor muyuz?
Çevremizdeki bu güzel insanları tanımaya çalışırsak, aileleri ile irtibata geçersek göreceğiz ki, doğduktan sonra onlar da; beslenen, altını kirleten, annesinin sıcaklığına ihtiyacı olan, gülebilen, acıktığını bildirmek için ya da sıkılınca ağlayan, canı yanınca kızan, küsen, geceleri normal kromozom sahibi olan bebekler gibi annelerinin uykusunu bölen emerken gülücükler saçan sevgi pıtırcıkları bebeklerdir.
Bu insanlarımızın gelişmeleri sürecinde zihinsel gelişimleri biraz yavaş olsa da unutulmaması gereken konu; Down sendromunun onları ne Deli ve Akılsız ne de duygusal engelli yapmadığıdır. Onlar; gelişirken ergenlik bunalımı yaşayan, cinsel kimlik arayan, aşık olan, duygusal olumsuzluklar karşısında kalbi kırılan, hoşlanmadığı konularda anne babasına itiraz eden, ara sıra arkadaşları ve kardeşi ile kavga eden, her ergen gibi kızdığı zaman hırsını almak için kapıları hızlıca kapatıp odasına çekilen, radyonun sesini sonuna kadar açarak bangır bangır müzik dinleyen, topluluk içinde gelişen olaylar karşısında gülen, kızan, güzel görünmek için giyinen, makyaj yapan, eğlencelerde pistte dans eden gençtir. Yani ezcümle kendine normal diyen insanın gösterdiği duygusal tepkilerinin tamamını yaşayan kanlı canlı bir insandır.
Kendisini normal kabul edenlerin ülkemizde 70.000 üzerinde yaşayan bu değerli insanlarımıza ve ailelerine nasıl yardımcı olabilecekleri bilmek (sabır ve sevgi), ailenin yükünü azalttığı gibi, Down sendromlunun toplumsal hayata çabuk katılmasını sağlar. Çocuğun Down sendrom teşhisinden sonra, yakın çevresi ve akrabaları tarafından aileye söylenecek ilk söz ve verilecek ilk destek: “sizden önce birçok ailede bu durumla karşılaştı ve bu üzüntülü duyguları yaşadılar, sakın ola umutsuzluğa kapılmayın ve şunu unutmayın, yalnız değilsiniz, bizler destek olmaya hazırız” olmalı ve kesinlikle Down sendromluyu; zavallı, hastalıklı, hayatın kurbanı olarak görmeyerek ailenin rahatlamasını ve Down sendromlu evlat sahibi olan ailenin evladının sorununu çözmesi için gerekli olan tedavi ilacı ve dozunun: sevgi en tesirli ilaç, sabır ilacın kullanma süresi, olduğunu anlamasına yardımcı olunmalı.
Evvelki yüzyıllarda neler yapılıyordu; Down sendromlu evlat sahibi olan ailelerin, evlatlarının gelişimlerinin yavaş olması, ekonomik zorluklar, ilgilenme noktasındaki bilgi noksanlığı sebebi ile çevrelerinden utanır dışarı çıkartmaz, bir süre sonra bakım evlerine bırakır terk ederlerdi. Avrupa’nın Medeni Devletleri de!!! işin kolayını bulmuş, çıkartmış olduğu kanun ve buna uygun mevzuat desteği ile, Down sendromlu insanları toplumda rahatsızlık uyandırdığı için hapse atarlardı.
Bizde bugün, Devletimiz ve bazı özel sektör kuruluşları, Down sendromluların hayata katılmaları için gerekli olan öğrenim ve eğitim konusunda mükemmel metotları kullanmakla birlikte, aileleri de bilgilendirerek Down sendromluların toplum içinde başarılı aktif kişiler olarak yer almalarını sağlamaktadır.
Toplum olarak içimizdeki Down sendromlu bireyleri kucaklayan ve çeşitliliği hoşgörüyle zenginlik olarak kabul eden, ailelerine yardımcı olan sosyal hayata çabuk katılmalarını sağlayan, onları kınayan davranışları önleyen, anlamaya çaba sarf eden insanların artması temennisiyle.
Unutmayalım
“Bedensel ve zihinsel sağlık en büyük zenginliktir”