Hepimizin güne başlama saati değişik de olsa, yaptığımız işler pek farklı değildir; kimimiz yıkanır, kimimiz elimizi yüzümüzü yıkar, tıraş olur, makyaj yaparız. Bunları yaparken aynaya yansıyan kısa süre önceki geçmişimizle göz göze geliriz! Aynadaki bakışlarımız bize gecemizin nasıl geçtiği, günümüzün nasıl geçeceği konusunda ip uçları verir.
Hepimiz çeşitli yerlerde yapılan konuşmalarda veya okumuş olduğumuz yazılarda şöyle dendiğine sıkça rastlamışızdır; Dünya bir tiyatro sahnesi ve bizler birer oyuncuyuz!
İnsan; dünyadaki yaratılanların en akıllısı olmakla birlikte, en büyük ayrıcalığı fikir sahibi olabilme yeteneği sayesinde kişiliğinin olmasıdır. Fikirle birleştirilen akıl, bizlerin hayatımız boyunca nasıl birer oyuncu olacağımızı belirler!
Dünya sahnesinde almış olduğumuz rol icabı; bazı günler yüzümüze taktığımız maske, bizleri tamamen başka bir insana dönüştürse de kaybedeceğimiz maddiyat ya da sosyal çevre sebebiyle (makam ve mertebe sevdası ağır bastığından dolayı) maske taşımanın bir zaruret olduğu yalanına tereddütsüz inanır… kendi kendimizi avuturuz!
Maddiyatı ön plana çıkartarak zamanımızı sırf buna harcarsak, huzuru ve onun getirdiği mutluluğu arka plana itersek, hiç de gerekli olmadığı halde çeşitli maskeler takar, kendimiz olmaktan sürekli uzaklaşır bunun neticesinde oluşan ruhsal doyumsuzluk sebebiyle güzellikleri görmeden bizim için ayrılan süre içinde Dünya sahnesindeki rolümüzü tamamlar ve sahneyi terk ederiz.
İnsanların tatmin olmaları bulundukları çevreye ve yaşam şartlarına göre değişiklik gösterir. Eğer mutlu olmak istiyorsak; Çevremizde kendimiz gibi olan biri veya birileri ile ilişki yaşamaya özen göstermeliyiz, böylelikle sıklıkla karşılıklı olarak maske takmaya rol yapmaya gerek kalmadan kendimiz olarak ilişkilerimizi huzurlu ve uzun süreli kılabiliriz.
Bir an her türlü düşüncelerden sıyrılıp kendimizi tanımaya çalışırsak, gücümüzü keşfedeceğimiz gibi belli bir zaman aralığına sıkışmış hayatımızı daha anlamlı yaşamanın yollarını bulmanın kolaylığını, her gün çeşitli maskeler takıp kendimiz olmaktan çıkmanın gereksizliğini, sahnedeki rolümüzün hiç de düşündüğümüz kadar önemsiz ve anlamsız olmadığını görürüz!
Hayatın bizimle ilişkisi olmayan, bizim dışımızdaki gerçek diye sunulan olay ve kişilerin, bizi yormasına, günümüzü kaybetmemize izin vermeden, samimi duygularımızı bastırmadan, sevgimizi ve kızgınlıklarımızı riyasız sade bir şekilde göstererek, yaşamadıklarımızın ve yapamadıklarımızın pişmanlıklarını yük edinmeden, sevgiye ve sevdiklerimize sahip çıkarak, ilişkimizde sevgimizle onu kontrol etmek yerine karşımızdakine huzur ve mutluluk vermeyi öne çıkararak; Hayatımızdaki maskeleri mümkün olduğunca azaltırız.
Çevremizdeki maskeli insanların ne söylediklerini değil de neleri söylemediklerini anlamak için harcadığımız enerjisinin çaresizlik içerisinde bizleri nasıl bitap düşürdüğünün farkına vardığımızda, akıp giden güzellikleri boş gözlerle uzaktan seyreder kalırız.
Yüzümüze çeşitli maskeler takarak hayatla kavga etmek yerine; hayatla dans etmeyi öğrendiğimiz an maskelerini çıkarıp atmış insan olarak zenginliğin gerçeğine sahip olmuş oluruz ki, bu zenginliğin hiçbir zaman maddi karşılığı olmaz…!
Asırlar önce ne demişti Mevlâna Celalettin Rumi;
“Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.”