Kesme taşlı sokakları, Arnavut kaldırımları, kırmızı kiremitli çatıları, güleryüzlü insanlarıyla Kuzey Ege’nin nostaljik beldesi Küçükköy. Balkanlardan yıllar önce göçle gelen insanlar tarafından kurulmuş Küçükköy. Alaçatı görünümlü sokaklarına, sanat, kültür, edebiyat, heykel, el sanatları ve efsane Boşnak böreği serpilmiş gibi.
Küçükköylüler göçtükleri yerlerden et, ot ve hamurdan oluşan zengin bir mutfak getirmiş buraya. Potoplika, Rıbisa, Sispara, Papara, Piryan, Kaçamak gibi yemekler…
Böreğin yufkası elle savrularak açılır. Kıymalı, patatesli, peynirli, patlıcanlı, kabaklı, ne çeşit isterseniz tadına doyum olmuyor. Ve Soka denilen, tuzlu ve sütle yapılan biber turşusunun lezzeti hala damağımda duruyor. Balkanların dağlık kesiminde yaşayanların göç ettiği bu topraklarda gelenler kaçınılmaz olarak çiftçilik yapmışlar. Mübadele sonrasında hane başına 20 ağaç zeytin, altı, dokuz dilimlik tarla verilmiş.
Verimli toprakları, yumuşak iklimi sayesinde, dikilen tutar, boy veren, ürün dökermiş. Çok eski yıllarda dağ tepe üzüm bağları ile dolu olduğundan dört şaraphanenin de bulunduğu rivayet edilir. Evler çok heybetli değil, binaların hemen hepsi sarımsak taşından yapılmış. Rumlardan kalma konut yapılarına bakıldığında bugüne kalmış özgün bir mimariden söz edilebilir. Küçükköy’de şimdilerde Balkanlardan gelen Boşnaklar, Adalı tabir edilen Midilliler, ayrıca Serezliler yaşıyor. Güzel olan memleketinden gelenler, geleneklerini bıkmadan yaşatmışlar Küçükköy’de. Geçmiş yıllarda tam bir mozaik varmış, sütçü sütünü satarken üç dilde bağırırmış, ana dili, Rumca ve Türkçe. Küçükköy 1462 yılında kurulmuş, Fatih Sultan Mehmet korsanlardan, prenslerden bıkmış, Midilli’yi almaya karar vermiş.
Adayı alınca kaleye 200 yeniçeri, 300 azap muhafızı yerleştirmiş. Ada yeniden korsanların ve başkalarının eline geçmesin diye şimdiki, Küçükköy’ün olduğu yere yeniçeriler yerleştirilmiş. Böylece köyün ismi yeniçeri anlamına gelen Yeniçarhion” olmuş. Yıllar içinde, gençler köyü terk etmeye başlayınca evler bakımsız, sahipsiz kalmış, çatıları çökünce de köy harabe bir hal almış. Köy meydanında sadece yaşlı vatandaşlar dolaşır olmuş. Ta ki 2009 yılında Mesut Ergin Küçükköy Belediye Başkanı seçilene kadar. Heykeltıraş Uğur Çalışkan ve altı arkadaşının Alaçatı’dan kaçar gibi gelmesiyle birlikte Küçükköy’ün talihi değişmiş.
Resim, heykel, edebiyat, sinema ve müzisyenlerden oluşan altı kişilik çekirdek ekip köye sihirli sihirli değnek uzatmış. Altı yıl önce sanatçı arkadaşlarıyla birlikte Küçükköye gelip yerleşen heykeltıraş Uğur Çalışkan anlatıyor: “ Bodrum’dan Alaçatı’ya geldik ve 13 yıl boyunca altı sanat galerisini açtık. Ama yıllar sonra iki bin liradan kiraladığımız mekanlar 150-200 bin liralara tırmandı. Bize de buradan göç etmek düştü. Şimdi benim sanat galerimin bulunduğu dükkanda terlik satılıyor. Doğal olarak Alaçatı’ya gelenler eski günleri arıyor. Sanat galerisi yerine meyhane, hediyelik eşya satıcıları gelmiş.
Belediye ve kurumlar sanatçılara sahip çıksaydı Alaçatı yine eski güzelliklerini koruyor olacaktı. Sanatsal yapımızı sürdürebilmek amacıyla arayış içindeyken Küçükköy’ü keşfettik. 2013 yılında ilk ben gelip satın aldım, ardından gelen arkadaşlarımla birlikte 110 adet yer alındı. Bunların içinde otuzu sanat, beşi resim ve heykel galeris. Küçükköy’de müzik, edebiyat, resim, heykel ve sinema üzerine beş sanat disiplini oluşturduk. Köyün gençleri terk edip gitmişti, bizim ortaya çıkardığımız güzelliklerin ardından dede topraklarına dönmeye başladılar. Küçükköy Belediye Başkanı Mesut Ergin’i ziyaret ettik, projelerimiz anlattık, sevdi, destek oldu ve önümüzü açtı.
Mesut Ergin döneminde sekiz sanat galerisi, on beş sanat atölyesi, iki müze bir de Sabancı Kampüsü kuruldu, yaratıcı teknolojiler atölyeleri adıyla. Doğuş Grubu da 400 kişilik konferans salonu yapınca köyün kaderi tamamıyla değişti.” Üçüncü kuşak Boşnakların köye dönmesiyle birlikte turizm anlamında canlanmanın yaşandığını anlatan Uğur Çalışkan, kültür entegrasyonunun sağlanması için ellerinden gelen her türlü destek ve katkıyı sağladıklarını söylüyor. Yüz yıl sonra Teferiç Şenlikleri’ni başlattıklarını hatırlatan Çalışkan, “ Boşnak kadınlar otantik giysileri içinde gelen konuklara geleneksel böreklerini sunuyorlar ve bahar karşılanıyor bu şenlikler ile. Bu yıl pandemi nedeniyle ertelemek durumunda kaldık. Üçüncü kuşağın gelmesiyle birlikte köyde 150 yeni esnaf kepenk açtı. Önce küçük fırınlar, sonra büyük fırınlar derken günde 500 tepsi Boşnak böreği satılmaya başlandı.
Ciddi bir ekonomik yapı oluştu. Boşnaklar damak tadıyla bizler de sanatla ruhlara hitap ediyoruz. Yapılaşmada da yozlaşmanın önüne geçilmesini arzu ediyoruz. Tüm inşaatlarda kullanılan doğal malzeme, taş, demir ve ahşap ağırlıklı, plastik malzemeye yer yok, köy meydanındaki tüm esnaf da ahşap masa ve sandalye kullanıyor” diye konuşuyor.
Köyde trafiğe kapalı bir alan oluşturulduğunu, yirmi yeni butik otelin açıldığını, acil olarak birkaç yıl içinde yeni iki yüz butik otele daha ihtiyaç olduğunu anlatan sanatçı geleceğe yönelik düşlerini şöyle anlatıyor: “ Acil 200 butik otel gerekiyor üç beş yıl içinde. Köyün içinde 400 bina stok’u var, yüzü dam, üç yüzü iki katlı ev, iki katlı evler altı odadan oluşuyor. 200 butik otel bin 200 oda 2 bin 400 kişi yapar ki bir gün gelecek bunlar da yetmeyecek. Herkes hızlı bir şekilde evlerini restore etmeye başlarken araya pandemi girdi. Burada yapılacak inşaatlarda belediye çok iş düşüyor. Köyün yirmi mimari karakteri var, bunları analiz analiz edip bu mimari karakterin dişinde bina yapımına izin verilmemesi gerekiyor.
İki katlı, doğal taşlı ve ahşap olsun yüz yıl sonra onlar da eski yapı olacak. Alaçatı başaramadı binlerce iki santimlik taş kaplı binalar yapıldı. Biz burada uluslararası bir sanat köyü yaratıyoruz. Avrupa’dan gelen sanatçılar ile çalıştaylar yapıyoruz. Küçükköy’ün City slow olması için Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin’den randevu talep edeceğiz. İtalya’ya başvuruyu Belediye’nin yapması gerekiyor. Küçükköy gelecekte parmakla gösterilecek bir sanat kenti olma yolunda ilerliyor.” Gazi Üniversite mezunu olan heykeltıraş Uğur Çalışkan köyde açtığı atölyesinde dünyada sekiz ülkede sürdürülen bir geleneği yaşatıyor. Xylograpy baskı tekniği, 150-200 yıllık matbaa presleri kullanılıyor.
Ahşap baskı tekniği ile öncelikle kayın ağacından kalıp hazırlanıyor, kalıp yine eski makinelerin üzerinde kağıda aktarılıyor ve ortaya muhteşem bir sanat eseri çıkıyor. 1490 yılında bulunan bu teknik ülkemize 230 yıl sonra İbrahim Müteferrika tarafından getirilmiş. Müteferrika ahşap oyma tekniği ile beş kalıp yapmış. Sanatçının atölyesine her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen sanatçılar eski matbaa preslerini kullanarak eserler yapıyor. Ülkelerine dönerken üçte birini galeriye bırakarak, satış yapılmasını sağlayıp, bu tekniğin yaşaması için ekonomik destek veriyorlar. Ahşap oyma tekniği, İtalya, Rusya, Gürcistan, Hollanda, Belçika, Almanya, İngiltere ile Türkiye’de sadece Küçükköy’deki bu atölyede üretiliyor ve sergileniyor. Sanatçıların köye adeta taze kan pompalamalarıyla birlikte dede topraklarına geri dönen üçüncü kuşak Boşnaklardan Emina Kısmet’in öyküsü ise pek keyifli. Bosna’dan Ayvalık, Küçükköy’e gelin olarak 1976 yılında gelen Amina Teyze, köyde hareketlenmenin başlamasıyla birlikte köy meydanında küçük ahşaptan bir börekçi dükkanını görümcesiyle birlikte açıyor.
Esas maharet görümce Lala Abla’da. Börekleri evinde kağıt gibi açıyor, durup durmak nedir bilmiyor, tepsi tepsi peynirli, ıspanaklı, kıymalı, patlıcanlı, karışık zebzeli börekler dükkana geliyor fırında pişiyor, sıcacık servis ediliyor. Böreklerin yanında yine Ayvalık bölgesinde çok meşhur olan karadut ve koruk suyu ile birlikte sunum yapılıyor. Arzu edenlere de biberli süt turşusu ikram ediliyor. Boşnak mantısını da denedik, onun da tadına doyum olmuyor. Orda bir köy varmış uzakta şarkısını mırıldanmaya başladım. Köy hem uzak değil, yakın, hem de bizim köyümüz, gidebiliriz, butik otellerde kalabiliriz, Boşnak böreklerinin tadını çıkarıp, arnavut kaldırımlı taş sokaklarında yüz yıllar öncesinin ruhunu hissedebiliriz.
Köye adım atınca, köy meydanındaki kahvelerden birinde demli bir çay eşliğinde yorgunluk attıktan sonra bence ilk gezilmesi gereken yerlerden biri de Ayvalık Belediyesi Küçükköy Müzesi olmalı diye düşünüyorum. Öyle güzel bir sunum yapmışlar ki, kapıdan girdiğinizde müzeden çıkana kadar tarihini, geçmişini, dününü ve bu günü hem fotoğraflarla hem de o günlerden kalan otantik eşyalar ile seyredip o yıllara gidip geliyor insan. Savaşlar, göçler, kayıplar, düşman işgali, barış dönemi, geriye göç ve bugünkü Küçükköy.