"Çakalın biri aç kalınca kasabaya inmiş. Sütçünün süt çanağını devirmiş ve sütü içmiş. Ardından fırıncının tezgâhından ekmeği kapmış yemiş. Nihayet bir kasabın vitrininde asılı kocaman bir but kapıp bir güzel mideye indirmiş. Çakalın ve etin kokusunu alan kasabanın tüm köpekleri toplanmış, çakalı yakalamak için peşine düşmüşler. Çakal önde, kasabanın köpekleri de arkada amansız bir takip başlamış.
Ama bir süre sonra sütçünün köpeği yorulup takibi bırakmış. Birkaç kilometre sonra fırıncının köpeği de nefes nefese kalmış ve o da takibi bırakmak zorunda kalmış. En son, kasabanın çıkışına yakın bir yerde, kasabın köpeği de pes etmiş ve yorgunluktan dili bir karış dışarıda geriye dönmüş. Çakalın arkasında kala kala bir tek demircinin köpeği kalmış. Çakal önde, demircinin köpeği arkada kasabanın dışına, tepelerde kırlara varılmış. Israrlı kovalamaca devam ederken, Çakal dayanamamış durmuş ve arkasına dönüp demircinin köpeğine öfkeyle seslenmiş…
“Yahu arkadaş, sütçünün sütünü içtim tamam, fırıncının ekmeğini yedim o da tamam, hadi kasabın etini kaptım yedim, buna rağmen onlar pes ettiler peşimi bıraktılar. Ben demirciye ne yaptım ki bir türlü peşimden ayrılmıyorsun?” diye sormuş. Muhtemelen hepimiz bu sorunun cevabını biliyoruz…
Çakalın anlamadığı; demircinin köpeği, kendi zarar görmese de, menfaati olmadığı halde, adalet anlayışı gereği zarar verenin cezalandırılması yönünde, evrensel bir hukuk düşüncesini içinde saklıyor olması…
O yüzden hikâyede ki çakallar, demircinin köpeği gibi yalnızca hak peşinde koşanları asla anlayamayacak ve aptalca bulacaklardır. Ama demircinin adalet bekçileri de her zaman var olacaktır. Demokrasi ve Milli Birlik Günü Milli Bayramının 5. Yılını kutlarken bile hala gerçeği göremeyenlerin müstehzi gülüşleri, maalesef demirci köpeğinin anlayışından oldukça uzaktadır! 15 Temmuz, ülkemize yapılmış emperyalist bir saldırıdır ve bu ne ilktir, ne de sonuncu olacaktır.
Kurucu liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalistlere karşı savaşını ve onun bizlere hedef olarak gösterdiği “Milliyetçilik” ilkesini anlamak ve içimizde hissetmemiz gerekmektedir. Pandemi sonrası normal hayata dönüşün keyfini sürerken, bu ay içerisinde arka arkaya biri Milli, diğeri Dini Bayramı kutlayacak olmamız milli ve manevi duygularımızı en üst seviyeye ulaştırmış oldu.
Her ne kadar bir kısım hayvan sever tarafından hoş karşılanmasa da, Kurban bayramının ilk anlamından uzaklaşmadan, ikincil olarak daha çok yardımlaşma, ihtiyaç sahibine destek kavramı çerçevesinde yapılıyor olması önemli bir sosyal harekettir. Kurban kelimesi İbranice “korban” kökenlidir ve kelime anlamı “ armağan sunarak yakınlaşmak ”tır. 4000 yıl önce Hz. İbrahim’in rüyası ile başlayan ve oğlu İsmail’i kurban edilmesinin istenmesi ve Cebrail tarafından indirilen koçun, evlat/insan kurbanına son verdiği bilinmektedir. Kurban konusuna girişte, hayvan severlerden bahsettiğim için şunu rahatlıkla eleştirmeliyim. Özellikle Hac sırasında kesilen kurbanların neredeyse %70-80’ninin telef olduğu söylenmektedir. Ülkemizde de bazı kötü görüntüler veriliyor olması rahatsızlık oluşturmaktadır. Öyleyse bizim daha sağlığa uygun (hijyen) ortamlar oluşturmamız, kurbanlarımızı acı çektirmeden ehil kişilerle kesmemiz, açıkta değil kapalı ortamlarda bu ibadetin yapılması tenkitlerin büyük kısmını ortadan kaldıracaktır.
Amaç Allah’a yakınlaşmak ve ihtiyaç sahiplerine ulaşmak olduğu için tüm inananlar ile imkânı olup bu ibadeti yerine getiren Müslüman kardeşlerimizin Kurban Bayramını ve darbelere karşı duran demokrasi kahramanlarını tebrik ediyor, bu uğurda şehit olmuşlara rahmet, gazilere şifa diliyorum.