2004 yılında 5199 sayılı yasanın kanunlaşması ile Türkiye önemli bir eksiğini tamamlamış oluyordu. Yeterli miydi? Tabii ki değildi… Ama ne olursa olsun bu bir başlangıçtı. Hayvanların eziyet çektiğini görüp çaresizce izlemek, elinden bir şey gelmemek çok acıydı.
İnsanın yüreğini sıkıştırıp, isyan duygularının açığa çıkmasını sağlayan vahşet haberlerini, gazetelerde okumak veya televizyonda izlemek çok zoruma gidiyordu… Ruh sağlığı bozuk, bu vahşi insanlara “dur” deme zamanı gelmişti.
Kanunun yasalaşması, o günlerde hayvan severleri bir nebze sevindirse de, hayvan hakları açısından gelişmiş ve kanunlarında tüm detaylara yer vermiş olan, İngiltere, İsviçre, Avusturya gibi ülkelerin “İnsanlarla eş varlıklar” , “hissedebilen varlıklar” deyimlerine yer vermiş olmalarına karşın, bizim kanunumuzda yer almaması üzücüydü.
5199 sayılı yasa, genel olarak “tüm hayvanlar eşit ve kanun hükümleri çerçevesinde yaşam hakkına sahip” olduğunu içerse de, dikkat çeken en önemli eksiklerden biri de, cezai müeyyide olarak “hayvan hakları ihlallerinde hapis cezasının” olmayışıydı.
Buna karşılık; Sokakları sahipsiz hayvanlarla dolu olan ülkemizde, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde ki “Hayvan Koruma Kurulunun; korunmaları ve hakları konusunda denetleme yapmasını, (Belediye) Yerel yönetimlerin de ev, süs ve sahipsiz hayvanların kayıt altına alınması, eğitim ve sağlık yönünden olanaklar sağlaması gibi görevleri yetkilendirmesi son derece olumluydu.
Önümüzde ki günlerde Meclise gelmesi beklenen yeni hayvan haklarına yönelik kanun tasarısını henüz incelyemedim. Ancak hayvanların “hissedebilen varlıklar” olarak kabul görmesi halinde, cezai müeyyide olarak hapis cezasının gelmesi mümkün olabilir. Hayvan satışına kurallar getirmesi, denetimlerin sıkılaşması, hayvan sahibi olacaklarda aranacak kriterler vs. gibi belli başlı adımların atılması hedeflenmelidir. Dostlarımız olan hayvanların yaşamlarını sürdürmelerine olanak sağlayacak her türlü önlemi desteklemek önceliğimiz olacaktır.
Hayvanların daha iyi koşullarda yaşamlarını sürdürmesi için, insanlar olarak yapabileceğimiz pek çok şey var. Evde beslediklerimiz dışında, sokakta yaşam mücadelesi veren hayvan dostlarımızın korunması, barınması, açlıklarının giderilmesi için bizden yardım beklediklerini unutmamalıyız.
Bireysel olarak bu sorumluluğu üstlenmiş, sevgisiyle hayvanlara kucak açmış çok insanımız olduğunu biliyorum. Bir o kadar da önemsediğim kurumsal düzeyde topluluk oluşturmuş, hatta bazıları dernekleşme yolunu seçmiş grupları görüyor ve tüm yüreğimle destekliyorum.
Bazen restoranlardan, bazen yemekhanelerden artık yemekleri toplayan grupların, barınaklarda ki dostlarına yemeklerini ulaştırma heyecanı gerçekten görülmeye ve takdir edilmeye değer. Bütün bunların dışında yeni yeni projelerle yardıma koşan hayvan dostlarını görmekten büyük keyif alıyorum.
Yaklaşık bir ay öncesi sürekli olarak adını duymaya başladığım “Türkiye’de Aç Sokak Hayvanı Kalmayacak” “Sizden Para Değil Sadece Zaman İstiyoruz” sloganı ile yola çıkan, Instagram sayfalarından takip ettiğim, Paw Guards‘ın (pati koruyucusu) gönüllülerine, sponsorlar aracılığıyla ücretsiz olarak dağıttığı mamalarıyla paylaştıkları fotoğraf ve videolar, bu anlamda insanın içini ısıtan görüntüler oluşturuyor.
Bir tarafta kapı önüne konulan küçük bir su kabını bile tekmelemeye tenezzül eden insanların var olduğunu bilerek üzülüyor, diğer taraftan da artık çoğunlukla olma yoluna girmiş, gerçek hayvan severlerin mücadelelerini görerek “iyi ki varsınız” diyorum…