Geçenlerde okuduğum bir hikaye, ünlü bir kişinin otobiyografisinden alıntı olarak düzenlenmişti. Okumam bittiğinde, yaşamda duyduğum kaygıların yersiz olduğunu, korkularımızı yenmemiz gerektiğini, önyargıları bir kenara bırakmamızın daha doğru olduğunu düşünmeye başladım.
Daha önceleri bütün bunları ara sıra düşünmüş olsam da, bu sefer iyice anladım ki, hiçbir şey için geç değildi… İnsan eğer isterse imkansız gibi görünen olayları gerçekleştirebilecek güce sahip oluyor. Yeter ki yürekten istesin ve bunun için gayret göstersin.
İşin özü; insan kaç yaşında olursa olsun, yapmak istedikleri için mücadele edebilir ve başarabilecek gücü her daim kendinde bulabilir. Kırk yaşında, elli yaşında, benim gibi altmışlı yaşlarda ve belki de seksenli yaşlarda olsa da, yabancıların “bucket list” dedikleri “ölmeden önce yapılacaklar listesi” tarzında, aklında kalanlar veya içinden bir türlü dışarı taşmayan becerilerini ortaya dökmek mümkündü.
Şunu itiraf etmeliyim ki, Pandemi süreci; benim de bir türlü dışarıya çıkmayan ama belli ki yapmaktan büyük keyif aldığım içimde saklanmış bir cevheri ortaya çıkardı. Aşçılık... Yani mutfak sanatı…
Tüm eğitim hayatımı ve hatta askerlik görevimi bile yaşadığım şehir İzmir’de ailemin yanında geçirdiğim için olacak hiç mutfakta yemek yapmayı denemedim. Ancak annemin yaptığı özellikle puding tarzı tatlıların tencerede kalan kısımlarını parmakla sıyırabilmek için annemi dikkatle izlerdim.
Dolayısıyla pandemi döneminde evde kaldıkça, birçok kişi gibi ben de mutfağa girip, altmış yaşından sonra içimde ki cevheri çıkartıp bir şeyler yapmayı denedim. İlk imalatım tabii ki tatlı oldu. Kemeraltı Başdurak’ta rahmetli Rıza Aksüt’ün yaptığı gibi lezzetli olmasa da, ilk yaptığım tatlı “sütlü börek” oldu.
Mutfakta bir şeyler üretmek, onları sevdiklerinle paylaşmak ve ne yalan söyleyeyim, onlardan övgüler almak beni pek mutlu etti. Mozaik pasta, fıstıklı baklava derken bir gün kendimi Instagram’da Almanya’da yaşayan bir Türk hanımın sahifesine üye olarak buldum.
Üç milyon takipçisi olan Nermin hanımın tarifleri benim için dönüm noktası olmuştu. Eşimin desteğiyle mutfakta klasik yemekler dışında, farklı lezzetler denemeye başladım. Ürettiklerimi tatmamız bile benim 3-5 kilo almama sebep olsa da, dostlarla, komşularla paylaşmak büyük haz veriyor insana.
Konuya girerken size bahsettiğim ünlünün hikayesini merak edenleriniz olduysa anlatmadan bitirmek istemem yazımı. Yaşamda yapmak istediğiniz hiçbir şeyin, kaç yaşında olursanız olun geç olmadığını bu hikaye ile siz de anlayacaksınız benim gibi…
Yaşantısını sürdürdüğü şehirden ortamdan sıkılan bir adam, cebinde ki az miktar para ile bulunduğu şehri terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş. Yeni ortama alışmak üzereyken bir çığırtkanın sesi duyulmuş. “Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!”
Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş. Merak ve heyecanla tüm parasını bilete yatırmış. Oyunu dikkatle izlemiş. Seyirciler dağılırken büyülenmiş olan adam salonu temizleyen görevliye müdürün yerini sormuş.
Seyrettiği oyunun etkisi ile müdür ile konuşmuş ve “Ne iş olsa yaparım. Yeter ki bu tiyatronun bir parçası olayım.” demiş. Müdür “çok şanslısın. Bir temizlikçi arıyorduk. Seni denememiz için bir fırsat olur. Aylardır el sürmediğimiz kütüphaneyi temizlemekle başlarsın. Beğenirsem işe başlarsın” diyerek onu denemeye karar vermiş.
Tiyatro aşkının verdiği şevk ile temizlik beklenenden kısa sürmüş. Müdür işini savsaklayacağını düşündüğü adamın temizlediği kütüphaneyi kontrol edince. Temizlik karşısında hayretler içerisinde kalmış. Gıcır gıcır olmuş kütüphane nedeniyle bu becerikli adamı işe almaya karar vermiş.
Adamın yatacak yerinin olmadığını öğrenen müdür, ona bina içerisinde kalacak yer göstermiş. “Böylece işine daha erken başlama imkanı bulacaksın” demiş. İstediği olan bu Tiyatro tutkunu adam, müdürün yanından uzaklaşırken, “Adın neydi senin?” diye soran müdürüne şu cevabı vermiş:
“William! William Shakespeare!
İnsana ilham verici olduğu kadar düşündürücü ve dehşete düşürücü bu hikayenin kahramanı Shakespeare, tiyatro yaşantısına tam kırk (40) yaşında başlamış. Tiyatroyu o yıllarda tanımış ve büyük bir azimle onlarca muhteşem eseri yazmış.
Mesleğini başarıyla yürütmek için sadece 3 saatlik uykuyla yaşamını sürdürmüş. Sabah erkenden oyun provalarını yapıyor, akşam oyunu oynuyor ve gece vakti de yeni oyunlar yazmaya devam ediyordu.
Demek ki; hiçbir şey için geç değilmiş…