Konak Belediyesi Zabıta ekipleri, depremzedeler için Bayraklı’ya getirilen battaniyelerin işportada satıldığı ihbarı üzerine operasyon gerçekleştirerek üzerinde AFAD etiketi olan battaniyelere el koydu.
Ben bildim bileli, her afat ya da bir şekilde yapılan yardımların bir şekilde bazı kişiler tarafından el altından satıldıklarını, gerçek ihtiyaç sahiplerine gitmediğini duyuyor ve biliyorum.
İşte son örnek:
Konak Belediyesi Zabıta Müdürlüğüne bağlı ekipler, vatandaştan gelen ihbar üzerine Basmane’de operasyon düzenledi.
1304 Sokak’ta park yeri olarak kullanılan boş alanda AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) logolu battaniye satışı yapıldığına ilişkin ihbarı değerlendiren zabıta, baskın yaptı.
Baskında, İzmir depreminde evleri yıkılan veya hasar gördüğü için deprem çadırlarında yaşamak zorunda kalan vatandaşlar için temin edilen battaniyelerin satılığa çıkarıldığı anlaşıldı.
Battaniyeleri satmaya çalışan seyyar satıcılar hakkında işlem yapılırken, satışların yapıldığı alanda bulunan battaniyeler toplanarak Konak Belediyesi Zabıta Müdürlüğüne ait depolara götürüldü.
Yaşanan olay ile ilgili açıklama yapan Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, ‘Bayraklı’daki çadır alanında olması gereken battaniyelerin Basmane semtinde satışa çıkarıldığına dair ihbarı dikkate alarak zaman kaybetmeden zabıta ekiplerimizi bölgeye gönderdik.
Dayanışmaya ve yardımlaşmaya en çok ihtiyacımız olduğu günlerde, evlerini kaybetmiş hemşehrilerimizin battaniyelerinin, vicdandan yoksun kişilerce satışa çıkarıldığını gördük.
Zabıta denetimlerimizi artırarak, deprem felaketinden çıkar sağlamaya çalışanlara göz açtırmayacağız’ dedi.
Daha birkaç gün önce ‘Aman Dikkat!’ demiştik…
Aklımıza takılan soruları ortaya atmıştık…
‘İleride bu konuları konuşmayalım’ demiştik…
Nedense çok zaman geçmeden Konak Belediye Başkanı Abdül Batur sayesinde battaniyelerin işportaya düştüklerini öğrendik…
İnşallah bu son olur…
Bakalım bu aşağılık insanlara ne ceza verilecek?
Ya da arkası gelecek mi?
Herhalde belediye zabıtası gibi üzerlerine toz kondurmamaya dikkat ettiğimiz emniyet güçlerimiz de varsa bu fırsatçıları, acıların üzerinden menfaat sağlayanları yakalayıp teşhir ederler…
*- Hak edenlere…
Bu acıtan ama memleketin bir gerçeğini kahrolarak yazdım.
Ama bir başka güzel haberden söz edeyim:
Depremzedeler Uzundere’deki konutlara yerleşmeye başladı
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, Karabağlar Uzundere’de bir yıl boyunca ücretsiz olarak depremzedelerin kullanıma sunduğu konutlarındaki dairelerin ilk anahtarları teslim edildi.
Beyaz eşyadan, koltuk takımına kadar her türlü ihtiyacı giderilen dairelere yerleşmeye başlayan depremzedeler, barınma sorunlarının hızlı bir şekilde çözülmesinden dolayı mutlu olduklarını söyledi.
Deprem anında Bayraklı Yağcıoğlu Sitesi’ndeki evinde bulunan Yasemin Yıldırım Keleş ve Halit Sarper Keleş çifti enkaz altında kaldı. 10 dakika sonra kendi çabalarıyla kurtulan Keleş çifti, bir süre hastanede tedavi gördü. Evlerini kaybettikleri için komşularına sığınan çift, daha sonra Uzundere’deki konutlara yerleşmek için başvuruda bulundu.
Halit Sarper Keleş, ‘Ben ev sahibiydim. Depremin ardından binadan çıktığımda ayağımda terliğim bile yoktu. Her şeyimi kaybettim. Burada depremzedelere tahsis edilen evler, bizim hayatımızı kurtarıyor. Çünkü içerisinde eşyaları var. Elektrik, su gibi masrafları belediyeye ait. Buzdolabına kadar her şey var. Burada hayata sıfırdan başlayacağız” dedi.
İşte hayatın gerçeği bu…
Yalnız enkaz altında kalanlar değil, onlarca yüzlerce kişinin evleri de arka arkaya yıkım ekipleri tarafından yerle bir ediliyor.
Gazeteci Artun Sucuoğlu’nun canlı yayınladığı bir yıkımı izledim…
Eşyaların kurtarılmalarının mümkün olduğu kanısına vardım.
Bu arada bir yurttaşın eşyalarını kurtarabilmek için nasıl kendini yerden yere attığını da anımsadım….
Mal canın yongasıdır…
Tuzu kuru olanlar bunu bilemez…
Yani bu insanlarımızın sıkıntısına da çare bulmalıyız…
Bir kenara atamayız…
Mutlaka ve mutlaka Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı gibi iktidarın her vatandaşımızın bu sorununu çözmesini isterim.
Tabii ki bunların takipçisi olacağız.
*- Bedava yaşıyoruz…
‘Mal canın yongasıdır’ atasözüne bir örnek olayı anlatmak istiyorum…
Çok yıllar önce, Gültepe semtindeki olayları takip için Kısmet Taksi’den Hasan isimli arkadaşımızın aracını kiraladık.
Daha doğrusu o yıllar gazetenin araçları yeterli olmayınca, anlaşma gereği Kısmet Taksi’den bir araç istedik ve tesadüfen bizden emekli Şoför arkadaşımız Hasan tesadüfen sırası olduğu için geldi…
Yanımda Polis Adliye Muhabiri Sermet Öge vardı.
Gültepe Çamlık’a gittiğimizde, bir başkomiser olayları yatıştırmaya çalışıyordu.
Gözümün önünden gitmiyor…
Başkomiser yaşlı bir vatandaşın yüzünü okşayarak, ‘sen toplananları evlerine gönder!’ dedi.
Ve o yaşlı kişi, o başkomisere yanıt olarak öyle bir tokat attı ki, sanıyorum Alsancak’tan duyulmuştur…
Şiddetini anlatmak için böyle ancak belirtebilirim.
İşte o anda silahlar konuşmaya başladı…
Eli silahlı bir grup aşağıya yani bizim bulunduğumuz alana gelirken, ara sokağa sığınıp evlerden birine girmek için kapılarını çaldık.
Kimse açmadı…
Bir baktım eli silahlı bir grup da bize doğru aradan geliyor.
Polisler havaya ateş açarak kaçtılar.
Ben de tanıdığım en dürüst ve güvenli bir o kadar da keyifli yazı yazan Sermet Öge’ye ‘Kaç!’ diye uyararak araçta bizi bekleyen Şoför Hasan’ın aracına koştum…
Taksi kutu gibi, ilk Türkiye imalatı Renaultlardan idi…
Sivil polis araçları da böyle idi…
Hasan Kardeş üstelik arka kısma bir de aynen polis araçları gibi anten taktırmamış mı?
‘Fırla!’dedim..
Ben önde, Sermet arkada…
Önümüze üç silahlı kişi çıktı..
Yolun ortasında silahlarını bize doğrultarak durmamızı işaret ettiler.
Hasan şaşkın!
‘Sakın ha! Sür geç!’ diye öyle bağırdım ki anlatamam..
İkisi şoför tarafına biri benim bulunduğum yana atladı…
Ve silahını ateşledi…
Kum torbaları ile çevrelenmiş karakola girdik…
Az önce tokat yiyen başkomisere ‘Gazeteye telefon edebilir miyim?’ diye sordum…
Konuşamıyordu…
Kekeleyerek ‘et’ dedi..
Telsizden takip eden diğer arkadaşlar ‘Hemen dönün!’ dediler…
Gazetenin önüne gelince, bizi merakla bekleyenler fark ettti…
Beş kurşun benim tarafımdan araca isabet etmiş ve diğer yandan çıkmış, gitmiş…
İnanamadık…
İnanılacak gibi değildi…
Kutu gibi küçük araçtan üçümüz de sağ salim, bir yara bile almadan çıkmıştık.
Emin olun;
Elinize bir taş parçası alın, diğer tarafa kadar birimize ya da koyacağınız mankene değirmeden geçiremezsiniz…
Bu konu çok konuşuldu ve birçok da tanık var…
Bunu da geçelim…
Sonuca geleyim:
Veli Ağabeyden sonra (Yılmaz Özdil’in babası) gazetemizde şoför olarak görev yapan Hasan kardeş, kendini yerden yere atmaya ‘Arabam da arabam?’ diye ağlamaya başlamasın mı?
Başımızdan geçenleri unutmuş onu teselli etmeye çalışıyorduk…
‘Ya ölseydin?’ diyoruz ama o bunu düşünmüyor, ‘Arabam da arabam!’ diye dövünüyordu…
Alt tarafı takside on delik vardı…
Olayı öğrenen ve yanımıza gelen büyüğümüz Aydın Bilgin, ‘Hasan sen merak etme, senin aracının tüm giderleri benden… Ayrıca seni memnun edecek kadar parayı da muhasebe ödeyecek. Biz sana sahip çıkmayacağız da kime sahip çıkacağız?’ diyerek sakinleştirdi…
Kaç yıl geçti…
Bunun gibi kaç kez ölümden döndük…
‘Mal canın yongasıdır’ sözünün gerçekleştiğine o gün tanık olmuştum…
Yıllar önce bu konuyu anlatmıştım…
Şimdi yine aklıma geldi…
Ne günlerden geçerek bugünlere geldiğimizi hatırlatarak, yardım ve bağış malzemelerinin ilk kez satılmadığını da belirtmek istedim…
Son sözüm şu:
Aman hak yemeyin…
Aman adam ayırmayın…
Size laf gelmesin…
Güven zedelenmesin…
Menfaatçilere de kesinlikle imkân tanımayın…
Unutmayın, bir pire de bir deve de birdir…