Beklenen oldu!
Yaşama dair yeni bir sözü, fikri ve projesi olan herkesi İzmir’de buluşmaya davet eden ‘İzmir Zamanı!’ ortak akıl çağrısının Haluk Bilginer tarafından seslendirilen İngilizce tanıtım filmi yayına girdi.
‘İzmir Zamanı’ ortak akıl çağrısı İngilizce tanıtım filmiyle şimdi dünyaya açılıyor.
Film, İzmir’in tanıtım kanalı ‘VisitIzmir YouTube’ kanalında yayına girdi. İzmir’in 8 bin 500 yıllık mirasını günümüzle bütünleştiren film, tarih boyunca sayısız felaketi atlatmayı başarmış İzmir’in kalıcılığına vurgu yapıyor.
Filmin Türkçe versiyonu iki hafta önce yayınlanmıştı.
Daha dirençli bir kent için yaptığı ortak akıl çağrısına iki haftada Türkiye’nin farklı yerlerinden 111 proje önerisi ve 150’den çok gönüllü katılım başvurusu geldi.
İzmir Zamanı ortak akıl çağrısı, doğa olaylarının yıkıcı felaketlere dönüşmediği bir hayat için İzmir’de bir düşünce ve üretim meydanı oluşturmayı hedefliyor.
Yaşam hakkını odağına koyan İzmir Zamanı, daha iyi bir yaşam için yalnızca binaları, park ve caddeleri değil; ticareti, tarımı, turizmi, kültür ve sanatı, yaşamın tüm alanlarını tasarlamaya yönelik, çığır açan fikirleri İzmir’e davet ediyor.
Yaşama dair yeni bir sözü, fikri ve projesi olan herkes İzmir Zamanı’na katılabilir.
İzmir Vakfı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ortaklığıyla gerçekleştirilen İzmir Zamanı ortak akıl çağrısına katılmak için İzmir Vakfı’nın web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Çağrıya, İzmir gönüllüsü olarak, bir proje fikri sunarak veya İzmir Şehir Fonu’na destek olarak katılım mümkün.
*- Neler yapabiliriz?
Tabii ki İzmir için herkesin mutlaka ve mutlaka bir önerisi vardır.
‘Akıl akıldan üstün’ bunu unutmamamız lazım.
Zaman zaman gündeme geliyor:
İzmir’de bizim mutlaka ve mutlaka dünya starlarıyla film çektirmemiz lazım.
İzmir için duygusal şarkılar yazdırtmalı ve İngilizce – Türkçe seslendirilerek dünyaya sunmalıyız.
Dünyaca ünlü sporcu, ressam, heykeltıraş, yazar, sanatçı ve bilim insanlarını misafir etmeliyiz.
Geçenlerde sevgili dostumuz Ahmet San hayalini açıklamıştı; ‘İzmir’de dünya çapında bir film stüdyosu kuracağım’ diye..
Bu mutlaka gerçekleştirilmeli ve yalnız İzmirliler değil, devlet tarafından da desteklenmelidir.
Yeni yapılar ‘kibrit kutusu’ gibi değil, ‘mimari eser’ olarak, figürleriyle ortaya çıkarılmalıdır.
Bunlar yapılmayacak işler değil…
Sadece ulaşım masrafları ile yatacak yer ve karınlarını doyurmak yeter…
Hepsinin ve hepsinin mutlaka bir Türk dostu, yakını vardır…
Ya da yakınında bir Türk…
Çok iyi biliyorum:
Dünyanın neresinde iyi veya kötü bir olay olsun, işin içinde mutlaka ve mutlaka bir Türk vardır…
Ve de çoğunlukla bu da İzmir ya da Egelidir…
Çok örnek veririm yarım yüzyıldan bu yana…
Gazete koleksiyonları, arşivler bu söylediklerimin tanığıdır…
Ama bunun iyi yönü ile yerli halkın hoşlanmadığı paralel gelişmeler de oluyor
İşte bir örnek
*- Karaburun’a yoğun ilgi
Doğal güzellikleri, tertemiz doğası ve denizi ile büyük kentlerin keşmekeşinden kaçmak isteyenlerin sığınağı olan Karaburun, Türkiye’de konut kira bedelleri en fazla artan 4’üncü ilçe oldu.
Bazı verilere göre, yüzde 61’lik ortalama kira konut bedeli artış oranı ile Karaburun; Döşemealtı, Kaş ve Sapanca ilçelerinin ardından 4’üncü sırada yer aldı.
Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, ilçeye son yıllarda dikkat çekici oranda artan ilgiden memnun olduklarını belirterek, ‘Ancak bu ilginin ilçemizin doğal dokusunu bozmasına izin vermeyeceğiz. Zenginliklerimizi korumak için her zamankinden daha tedbirli davranacağız.’ diyor.
Ben kendimin anketini söyleyeyim:
Karaburun gibi; Çeşme, Urla, Foça, Selçuk, Tire…
Özetle İzmir’in her yerleşim alanı olağanüstü ilgi görüyor, bunun sonucu da fırsatçılara gün doğuyor…
İşte buna ‘dur’ demenin y
olları da paralel olarak bulunmalı…
Göç önlenmeli…
Bir anımsatma yapayım:
Evka’ların kurulmasını sağlayan ve ilk adımı atan Dr. Burhan Özfatura belediye başkanlığı döneminde şöyle bir fikir ortaya atmıştı:
‘İzmir’e gelecek olanda bazı şartlar aramalıyız; Mutlaka ve mutlaka girişler izinli olmalıdır!’
Nasıl yurt dışına çıkılırken; bizlerden çok şey isteniyorsa onun gibi…
Tabii ki büyük tepki görmüştü bu görüşü de rafa kaldırıldı…
Şimdi Karaburun’a devam edelim:
*- ‘Kuşadası ya da Alaçatı olmayacağız!’
Koronavirüs salgını sonrasında yazlıkların kapatılmaması ile Karaburun’un kış nüfusunda önemli bir artış yaşadıkları bilgisini veren Başkan Erdoğan, 30 Ekim’de yaşanan deprem felaketi sonrasında ise ilçe nüfusunun daha da arttığını sözlerine ekledi.
İzmir’in yanı sıra İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerden yoğun konut ve arsa talebi olduğunu kaydeden İlkay Girgin Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:
‘10 bin 750 olan resmi nüfusumuza göre kaynak tahsisi almamıza rağmen, bu nüfusun en az üç katına hizmet üretmek zorunda kalsak da bu ilgi kuşkusuz bizi mutlu ediyor.
Ancak Karaburun’un, Kuşadası gibi beton denizine boğulmuş bir ilçe ya da bir Alaçatı gibi fiyatların insan zekâsıyla alay eder noktaya savrulduğu bir belde olmasına asla izin vermeyeceğiz.
Doğal olanı, saf olanı, sağlıklı olanı tercih edenlerin seçeneği olmayı sürdüreceğiz.
Denizimizin kirlenmesine, vahşi yapılaşmayla betona boğulmuş bir Karaburun’a geçit vermeyecek, bakir güzelliğimizi koruyacağız. Karaburun’da yaşamak ya da ikinci konutlarını almak isteyen yurttaşlarımızın bu bilincimizi paylaşmalarında yarar görüyoruz.
Tüm hemşehrilerimi ve Karaburun sakini olmayı düşünenleri ilçemizin değerlerine ve güzelliklerine sahip çıkmaya, doğayı yok etmeden, doğayla iç içe yaşamaya davet ediyorum.’
***-